Ankara’da caz yapmak 4 bin yıl öncesine uzanmaktır kimi zaman.

Hitit ezgilerinin nasıl olduğunu hayal etmektir.

Törenlerde kullandıkları nesnelerin çıkardığı sesleri merak etmektir…

Sıhhiye meydanında bulunan, heykeltraş Nusret Suman tarafından yapılan Hitit Güneş Kursu Anıtı Ankara’nın simgelerindendir. Ankaraca’Z ise adımız, bu anıtın önünde çalmamak, fotoğraflamamak, Ankaralılarla paylaşmamak mümkün mü?

Törensel nesnelerden enstrümanlara…

Güneş kursu sembolü, aslında Hitit öncesi döneme, Anadolu’da yaşamış olan ve adı bilinen en eski Anadolu uygarlığı Hattilere ait olan, geçmişi 4 bin yıldan fazla olan törensel bir nesnedir. En güzel örnekleri, Atatürk’ün isteği ve desteğiyle ilk ulusal kazı olarak başlatılan Alacahöyük (Çorum – Alaca ) kazısında, 1935’te bulunmuştur. Sıhhiye meydanındaki geyik figürlü güneş kursu anıtı da Alacahöyük kazılarında bulunmuş bir Hatti eserinin anıtsal boyutlarda yapılmış kopyasıdır. Hatti kralları, önce zamanın astrologları tarafından kullanıldığı, sonra törensel bir nesneye dönüştüğü tahmin edilen bu sembol ve benzerleri ile gömülürmüş.

Anadolu’ya gelen ve Hattilerle kaynaşan Hitit uygarlığının ve sanatının simgesi sayılan bu törensel nesneler, güneşi simgelediği düşünülen dairesel biçimin etrafına yerleştirilmiş geyik, boğa, kuş, ağaç gibi figürlerden oluşur. Bazılarının üstünde ses çıkarması için sallanan parçalar bulunur. Bu parçalar sopaların ucuna takılıp dinsel törenlerde ritm  aleti olarak kullanıldılar. Sopayı, parçalar bir ritm verecek şekilde sallayıp dua ve ayinlerin temposunu belirlediler. Tıpkı insanın olduğu diğer coğrafyalarda yapıldığı gibi…

Hititler ilkbahar şenliklerinde tef, davul eşliğinde dans eden bir tarım toplumuydu ve yaşamın pek çok boyutunda müzikle, dansla, çalgılarla iç içeydiler. Tıpkı şimdi olduğu gibi…

Hayat dijitale dönüşünce…

Uygarlıklar, kültürler birbirlerine eklemlenerek devam eder. Yaşam biçimleri, üretim biçimleri, eğlenceler, törenler; bu törenlerde kullanılan nesneler, söylenen sözler ya da ezgiler birbirine zincir gibi bağlanarak devam eder. Ritmik hareketler dans, tören nesneleri müzik aleti olur. Ezgiler dönüşür, şarkı, türkü, rock, caz olur. Çivi yazılı kil tabletler kağıtlara, kağıtlar dijitale dönüşür.

Asya’da ozanlar, baksılar, yuğlar, şölenler yaptı. Kopuz, tar çaldı; destan, koşuk söyledi. Asya Anadolu’ya taşındı ezgilerde, dilde, kilim desenlerinde, turkuaz çinide, çift başlı kartal motifinde. Asya ve Anadolu bir kez daha kaynaştı Türklerin gelişiyle. Hatti uygarlığı da Asya’dan gelmemiş miydi zaten. Hatti, Hitit kültürleri de, öncesi de, sonrası bu toprakların zenginliği. Ve biz Ankara’da bu büyük mirasın üzerine inşa ediyoruz her şeyi. Tarımın, hayvancılığın, ticaretin, mimarinin, zanaatın, sanatın ustaları onlar…

Dönüşüm devam ediyor ve şimdi dijital çağdayız. Bizim de “Ankaraca, Ankara’ya özgü, Ankara diliyle” yaptığımız, bu coğrafyada yapılan cazı dijitale aktarmak geçmişi ve bugünü ile. Geleceğe kalsın diye.

Dijital caz arşivi Ankaraca’Z olarak Sıhhiye’de, Hitit Güneş Kursu önünde bir selam gönderelim istedik Anadolu’nun tüm kadim uygarlıklarına.


Fotoğraf: Erkan Tatoğlu     Müzisyen: Emrah Ağdan (d)


*Diğer fotoğraflar