Ankara’dan Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Makedonlar, Galatlar, Romalılar, Araplar, Moğollar geçti. Selçuklular ve Osmanlılara yurt, Türkiye Cumhuriyetine başkent oldu. Tınılarını hayal bile edemediğimiz ezgiler söylendi bu topraklarda. Yasta, ayrılıkta, düğünde, bağbozumunda şarkılar söylendi. Binlerce yıllık süreçte “ezgiler ezgilere, diller dillere karıştı” ve devletler ulaşamasa da, şarkılar ulaştı bugüne. Müziğin adı ilahi, mersiye, mehter, gazel, semai, şarkı, türkü, uzun hava, ninni, çiftetelli oldu… Rock, kanto, tango, rap, caz oldu… Ama müzik hep oldu.

Ve biz CAZ’da durduk…

Çünkü Ankara ile cazı çok yakıştırdık. Ankara direnenlerin kenti. Caz direnenlerin müziği.

İşgal altındayken yurt toprakları, 27 Aralık 1919’da Atatürk’ün Ankara’ya gelişiyle yandı direnişin meşalesi.

23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi ile ilan edildi bağımsızlık.

Kurtuluş Savaşımızın kalbi ve karargahı Ankara, 13 Ekim 1923’te başkent oldu.

29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilan edilişiyle taçlandı Ankara ve Cumhuriyet’in yıkılmaz kalesi oldu.

Ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin sosyal, kültürel, sanatsal, bilimsel, ekonomik savaşı başladı. Cumhuriyet devrimleri hayata geçirildi, pek çok alanda yeni adımlar atıldı. Bu bağlamda Ankara’da sanat alanında da gelişmeler başladı…   

Atatürk’ün isteğiyle 1924’te Mızıka-yı Hümayun Ankara’ya taşındı ve adı 1932’de Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası, 1957’de Riyaset-i Cumhur Senfoni Orkestrası oldu.   

1924’te Musiki Muallim Mektebi kuruldu. Bu kurumun içinden 1936‘da Devlet Konservatuvarı ve 1938’de Gazi Orta Öğretmen ve Terbiye Enstitüsü Müzik Şubesi çıktı. Devlet Konservatuvarı bünyesinde kurulan Tatbikat Sahnesi 1949’da Devlet Tiyatrolarının kurulmasıyla kapandı; Büyük Tiyatro ile Küçük Tiyatro kuruldu. Ankara Devlet Konservatuvarı 1981‘de Hacettepe Üniversitesine aktarıldı.

1932‘de kurulan Ankara Halkevlerinde sanatsal etkinlikler gerçekleştirildi.

1941‘de açılan Hasanoğlan Köy Enstitüsünde öğrenciler piyano, mandolin, bağlama, şan dersleri aldı.

1948‘de İdil Biret, Suna Kan gibi yetenekli çocuklar yurt dışına eğitime gönderildi.

1950’de Yeşilköy Bale Okulu Ankara’ya taşındı…

Cumhuriyetimizin aydınlanma süreci kolay olmadı. Ankara kolay başkent olmadı. Başkent olmanın derinliğini kolay kazanmadı. Tuğla tuğlanın üstüne, nota notanın yanına koyuldu sabırla. Tıpkı cazın, eski Afrika ezgilerinin üzerine inşası gibi. Acılı bir hayatın sancılarını yeni bir hayatın umutlarına dönüştürme çabası gibi.

Ankara başkenttir. Büyük, devasa kollarıyla kavrar türküden tangoya tüm ezgileri.

Ama biz CAZ’da durduk.

Özgür ruhunu yakın bulduk Ankara’ya.

Bu sebepten Ankaraca’Z dedik.

Cazın “Ankaracası” Ankara’nın dijital belleğinde yer etsin; Ankara’nın kültür mirasında cazdan izler daha fazla olsun istedik…


Fotoğraflar: Erkan Tatoğlu    Müzisyen: Mustafa Demireriden (g)


*Diğer fotoğraflar